Akademi haftamızın son günü ve ilk iki içeriğin devamı olan bu içeriğin konusu Hermeneutik, Clifford Geertz, yapısalcılık ilişkisi ve Yale’nin güçlü programıdır. Hermeneutik nedir? Geertz ve Parsons ilişkisi nedir? Yapısalcılık ile Geertz’in ilişkisi nedir? Yale’nin güçlü programının kültür sosyolojisi ile ilişkisi nedir? Gibi sorularının cevabını bu içerikte bulabilirsiniz.

Hermeneutik

Hermeneutik

Bir alan olarak hermeneutik, anlam ve karşılıklı kavrayışa ilişkin meselelerle ilgilidir. Geleneksel olarak yönelimde öznel, hümanistik, bireyselci estetik, felsefi ve fenomenolojik olma eğilimindedir. Hermeneutik özellikle ilahiyat alanındaki kullanımıyla oldukça işlevseldir.  Hermeneutik geleneksel yorumun yerine geçmez ama onu, geleneğin önem ve geçerliliğini göstererek gelenek tarafından nakledilen metinlere açılım sağlayarak destekler. Adamer ve Ricoeur tarafından öne sürülen savlar, hermenutik çalışmayı sosyal bilimlerde meşrulaştırmak için önemli bir felsefi çalışma zemini sağlar. Fakat en geniş etki, antropolog  Geertz’in çalışması ve onun toplumu bir metin olarak okuma çabası olmuştur.

Clifford Geertz

Clifford Geertz

Gençliğinde Parsons’ın öğrencisi olan Geertz, kariyeri ilerledikçe Parsonsçı kuramdan uzaklaşmıştı. Dikkat çekici olan onun bu kuramdan uzaklaşması değil, genel olarak Parsons’ın aşırı kültürel olduğunu iddia edenlerin aksine Geertz’in onu yeteri kadar kültürel olmamakla suçlamasıdır. Geertz, kültürün, toplumsal entegrasyonu sağlayan tekdüze bir mekanizmadan çok, toplumsal yaşamın aktif ve kurucu bir boyutu olduğunu savunur. Kültürü, insanların hem bilişsel hem de duygusal düzlemde dünyalarını anlamlandırabilmesini mümkün kılan  sembolik kalıplarını ya da hazırlık planlarını sunan bir şey olarak görür. Dolayısıyla Geerstz, 1960’lar boyunca kültürü işaretlerin, sembollerin, mitlerin ve alışkanlıkların  hermeneutik yaklaşımı gerektiren karmaşık dokusu olarak algılamaya başlar.

Kültür Sosyolojisinde Yale Güçlü Programı

Yale Üniversitesi

Yale Güçlü Programı, Geertz’in anlatı ve betimleme üzerine vurgusundan faydalanmış fakat bu araçları Durkheimcı kuram ve yapısalcılıktan  alınan unsurlarla bir araya getirmeye çalışmıştır. Güçlü Program ifadesi bilimin sadece  doğal dünyadaki hakikati keşfetme işi olarak değil, aynı zamanda fazlasıyla kültürel gelenekler ve yapılar eliyle ortaya çıkarılan fazlasıyla kültürel bir pratik olarak da anlaşılması gerektiğini ileri süren David Bloor ile Barry Barnes gibi araştırmacıların başını çektiği bilimsel bilgi çalışmalarına dönük bir yaklaşımdan kaynaklanmaktadır. Bloor ve çalışma arkadaşları açısından, bilimin kültürel damgasını taşıması yeterli değildir; doğru bilim aynı ölçüde kültüre nüfuz etmelidir. Yale Güçlü Programı’nın temel kuramsal ilkeleri şu şekilde özetlenebilir:

•İktidardan ve toplumsal yapıdan kültürel özerkliğe dönük bir bağlılık;

•Parsonsçı tarzda bir sistemler düzeyi açıklamasından   kültürel edimbilime;

•Daha genelleştirilebilir bir kuram ortaya koymak üzere, Geertz’i, Durkheim, yapısalcılık ve Turner gibi akımlarla bir araya getiren kuramsal etkilerin kullanımı;

•Weber ve Foucault gibi yazarlarında tarif ettiği biçimiyle, toplumsal rasyonelleşmenin hiçbir zaman tamamlanamayacağına, toplumsal yaşamın asla tam olarak rasyonelleşmeyeceğine fakat kutsal ile ritüelin sızıntılarıyla fazlasıyla anlamlı ve sıklıkla mistik olarak kalacağına dönük bir inanç.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir